HÜKÜMSÜZLÜK DAVALARINDA BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ZORUNLU MU?

Marka hükümsüzlüğüne ilişkin dava dosyalarının çoğunluğu bir bilirkişi incelemesinden geçmektedir. İncelemekte olduğumuz karar, anılan duruma güzel ve gerekçeli bir istisna teşkil etmekle birlikte; Altındem markası üzerinden “markanın esas unsuru” tartışmasına güzel bir örnek sunmaktadır.

Marka Hukuku’nda, iltibas kavramına, mülga 556 Sayılı KHK ile 8/1-b maddesi ile aşinayken 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 6/1 maddesi ile de bu kavram önemini devam ettirmektedir. Marka tescilinde nispi ret nedenleri arasında bulunan 6/1 maddesi gereğince, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil iltibas (karıştırma) ihtimali varsa, tescil başvurusu yapılan markanın hükümsüzlüğü talep edilebilmektedir.

Söz konusu kanun maddesine dayanılarak açılmış davalarda, uygulamada çoğunlukla, ihtilaf konusu markalar arasında karıştırma ihtimali incelemesi doğrudan marka vekili ve sektörel uzman bilirkişilerden oluşan bir heyete yönlendirilirken dönem dönem karşımıza çıkan emsal kararlarla birlikte, dosyaların doğrudan bilirkişi incelemesine gönderilmesinin aslında zorunluluk olmadığı görülmeye başlandı. Nitekim, bilirkişilik müessesine dair genel düzenlemelerin bulunduğu 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 266/1 maddesinde “Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” denilmektedir.

Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 7.3.2019 tarihli kararı da yukarıda aktarılan bu hususta bir örnek teşkil etmektedir. Davada, davalı tarafa ait Arley Altındem Special markasının, davacının Altındem esas unsurlu mesnet markalarına benzerliği ve halk arasında iltibas ihtimalinin varlığı sebebiyle Arley Altındem Special markasının hükümsüzlüğü talep edilmiştir. Mahkemenin vermiş olduğu gerekçeli kararda, öncelikle ihtilaf konusu markaların aynı emtialar yönünden tescilli olduğu belirtilmiş ve devamında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 13.3.2017 tarih ve 2017/338 E. – 2017/627 K. sayılı ilamının emsal alınarak karar verildiği belirtilmiştir.

Belirtilen emsal kararda “Mülga 556 sayılı KHK’nın  8/1-b maddesinde düzenlenirken, 10 Ocak 2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6769 sayılı SMK’nın 6/1 maddesinde düzenlenen karıştırma ihtimali incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından da 8.6.2016 tarihli kararda da açıkça belirtildiği üzere salt hukuki bir konu olup, bu konuda bilirkişi görüşüne başvurulması açıkça yasaya aykırıdır. Böyle bir uygulama Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da son derece isabetle belirtildiği gibi ‘hâkimin yerine bilirkişinin konulması’ anlamına gelir. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin yaptırdığı bilirkişi incelemesinin aldığı bilirkişi raporunun herhangi bir hukuki değeri yoktur.” denilmektedir.

Gebze 3. Asliye Hukuk Mahkemesi bu nedenle, davalı markanın hükümsüzlüğü davasında, bilirkişi raporu alınmaksızın ilk derece mahkemesi olarak değerlendirme yapabileceklerini belirtmişlerdir. Mahkeme tarafından yapılan incelemede, markaların karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinde, orta düzeyde dikkate sahip tüketiciler açısından değerlendirme yapılmakta ve ihtilaf konusu ürün ve hizmeti tüketen ortalama tüketicinin başvuru sahibinin ürettiği mal veya hizmetin, karşı tarafın mal veya hizmeti olduğunu zannetme ya da aralarında fark olduğunu anlasa dahi mal veya hizmetin kaynağı olan firmalar arasında ilişki olduğunu düşünme ihtimalinin de dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Markanın bütün olarak bıraktığı izlenimle birlikte, önemli olanın markaların kulak ve gözde bıraktıkları tesir bakımından ayırt edici nitelikte olmalarına dikkat çekilmiştir.

Bu doğrultuda ilk derece mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davalı tescilli markasında ALTINDEM ibaresinin, davacı markasının birebir aynısı olacak şekilde kullanıldığı, davalının markasal kullanımının  görsel, işitsel ve markaların yazılış şekli itibariyle davacı markası karşısında, ortalama tüketici nezdinde karışıklığa sebebiyet verecek düzeyde benzer olduğuna, ortalama tüketicinin özellikle gıda sektöründe ilk görüşte davalı markasının davacı markalarından farklı olduğunu algılayabilmesinin mümkün olmadığına, aralarında işletme ile alakalı bir bağ kurması veya davalının markasının, davacının markasından biri gibi algılama ihtimali olacağından dava konusu marka ile davacıya ait markalar arasında karıştırma ihtimali bulunduğundan, davalı markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.

Verilmiş bu karar doğrultusunda, kanunda açık hüküm bulunması da göz önüne alındığında, hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan marka hükümsüzlüğü davalarında, daha çok bu yönde kararlar alınmasının, yargılama sürelerinin kısalması açısından oldukça faydalı olacağı görülmektedir.

Av. Ceren Yorulmaz Ergündüz