GÖNLÜMÜZÜ FETHEDEN ZAMANSIZ İCATLAR

Teknolojiyi, onun getirdiği kolaylıkları ve sağladığı konforu sevsek de günümüzde artık “nostaljik” olarak adlandırılan bazı icatlarla hâlâ bir gönül bağımız bulunuyor; artık çok da pratik ya da konforlu olmasalar da… Bu gönül bağını, alışkanlıklarımızdan zor vazgeçmekle ya da geçen yıllara duyulan özlemle açıklayabiliriz belki ama eksik kalır; öyle ki şu an genç bir üniversite öğrencisinin müzik dinlemek için pek çok alternatifi varken pikaplardan müzik dinlemeyi sevmesini ve o pikap için çarşıları, sahafları gezerek, sevdiği sanatçıların plaklarını aramasını sadece alışkanlık ya da geçmişe özlemle açıklayamayız.  Demek ki; onun peşinde olduğu tek şey son teknolojiyi kullanmak ya da aradığı şeye hemen ulaşabilmek değil. O doğduğunda çoktan nostaljik sınıfına girmiş pikaplarda, kasetçalar ya da gramofonda da müzik dinlemeyi seviyorsa onu bu icatlara çeken daha farklı bir tılsım olmalı; belki tasarımları, belki çıkardıkları seslerin kulağına daha iyi geliyor olması ya da üretimlerine harcanan emeği daha çok hissetmesi olabilir. 

Ve Telefon Acı Acı Çaldı…
Hangi yaştan olursak olalım, pek çoğumuzun vazgeçemediği yıllanmış icatlar var; hatta yeni teknolojilerin tutkunu, en yeninin peşinde olanlarımızın bile… Örneğin akıllı telefonlar özellikle iş yaşamında hayatımızı kolaylaştırsa da zamanında sadece haberleşmek için kullanılan ahizeli, çevirmeli, kordonlu, rengi de genellikle kırmızı, yeşil ya da krem rengi olan telefonlar pek çoğumuza daha sıcak ve estetik geliyor. Bu beğeniyi bir adım öteye geçirip evlerinde sabit telefon olarak, ki sabit telefonları evlerinde kullanmayı bırakanlar çok oldu, bu nostaljik telefonları kullananlar hala var. Şu an çaldığında sokaktan bile duyulan o zil sesi kulağımıza gelir gibi oldu sanki: “Zırrrrrrrrrrrrr!” Söylemeden geçmeyelim; romanlarda, öykülerde geçen “bir anda telefon acı acı çaldı” cümlesi de işte bu meşhur telefon kast edilerek hayatımıza giren bir detay.

Gönderilmeyen Mektuplar
Gönlümüzü fetheden icatlar o kadar çok ki; örneğin hemen hemen her gün kullandığımız elektronik postalar hayatımıza gireli çok oldu… Buna rağmen mektup yazmanın anlamı ve değeri çok farklı gözümüzde ama artık ya mektup yazmıyoruz ya da gönderilmeyen mektuplar yazıyoruz… Yeri gelmişken bizi mektupla tanıştıran ve ilk mektubu gönderen Eski Mısır Uygarlığına da teşekkürlerimizi sunalım.

Ya arabalar? Teknolojinin en çok kullanıldığı ve güncellendiği arabalar; elektriklisi, kendi kendine park edebileni çıksa da hatta suda gideni, havada uçanı bile seri olarak üretilip satışa sunulacak olsa da araba tutkunları için klasik bir araba kullanmanın yeri ayrı olacaktır.

Tablet ya da bilgisayarlarında öykülerini, romanlarını yazanlar çoğalsa da hala daktilosunu, kâğıdını, kalemini kullanan yazarlarımız olduğunu da düşünüyoruz. Hatta illa ki bir yazar olmak da gerekmiyor, çoğu insan not almak için telefon ya da tablet kullansa da not defteri kullananların sayısı az değil.

Zamanın Ruhu ve Duygusal Bağlar
Hayata dair isteklerimiz gösteriyor ki bizim tek meselemiz; en modern, en teknolojik, en hızlı, en pratik ya da en konforlu olan değil. Yoksa niye bir kış günü kaloriferli, klimalı sıcacık evlerimizde oturmak varken kimse bizi zorlamadığı halde karda kışta doğanın içine karışıp kamp kuruyor ve insanlık tarihinin ilk buluşlarından olan ateşle ısınmaya çalışıyoruz ki!

Ya da bir anı ölümsüzleştirmek için yüzlerce fotoğrafı birkaç dakikada çekebileceğimiz dijital fotoğraf makinaları varken üstelik ne çektiğimizi bize anında gösterebiliyorken neden analog fotoğraf makinelerini tercih edip film rulolarımızın izin verdiği sayıda fotoğraf çekip ve bir de o filmleri karanlık odada banyo etmekle uğraşalım?

“Zamanın Ruhu” diye bir şey elbette ki var, kendi doğduğumuz ve yaşadığımız zamana ait olan icatlar da ama; demek ki başka bir zamana ait olan icatlara, buluşlara olan merakımız, onların aslında zamansız olduklarını da göstermiyor mu? Hiç düşündünüz mü; sizin hayatınızda vazgeçemediğiniz ve duygusal bağ kurduğunuz zamansız icatlardan kaç tane var?