SINIR ÖTESİ BİR MARKA: HOLE ACADEMIE

Umut Eker ve Didem Soydan ortak yapımı sınır ötesi bir marka. İçerisinde dövme workshopları yapılan, kendine özgü bir tasarıma sahip güzel mi güzel butik. Umut Eker, 1983 İstanbul doğumlu stil danışmanı, tasarımcı, model. Didem Soydan ise 1984 İstanbul doğumlu model, dizi oyuncusu. Uzun yıllardır tanışan iki arkadaş kendi tarzlarını yansıtan çizgi üstü bir marka oluşturmaya karar verip işe koyuluyorlar ve 6 ay içerisinde karşımıza Hole Academie çıkıyor. Nişantaşı’nda bir ara sokakta açılan Hole Academie’nin hikayesine gelince…

Hole Academie’nin marka hikayesi nedir? Nasıl başladı? Neden Hole Academie?
Adını Didem buldu. Geçen yıl evde otururken bir marka oluşturalım dedik. Ertesi gün beni aradı beş tane marka buldum dedi, ben direkt Hole Academie’yi seçtim. “Dirty” bir isim ve konseptimize çok uydu. Bir buçuk yıl önce de burayı beğenip tutmuştuk daha ne yapacağımız belli değildi. İsminden etkilenerek dekorasyonu da ona uygun yaptık.

Logonuz?
Logomuzu sokak sanatçısı Leo Lunatic çizdi. Sokaklardaki panda çizimlerinden kendisini tanırsınız. Türkiye’nin en başarılı sokak sanatçılarından biri.

Didem Soydan ve Umut Eker tarzı çok beğeniliyor. Başka markalar oluşturmak gibi planlarınız var mı?
Tek marka üzerinden çekirdek halde ilerlemeyi düşünüyoruz. O yüzden kimsenin bilmediği bir ara sokakta dükkan açtık. Biz trans müşteri istemiyoruz, bilen gelsin istiyoruz. Çok göz önünde olduğun zaman o yükseliş bir anda gidiyor. O yüzden trenin arka vagonunda oturacaksın.

Stiliniz, yaşam tarzınız ile Umut Eker bir marka diyebilir miyiz?
Bunu benim cevaplamam kendime olan saygımı yitirmeme neden olur. Stiliniz farklı olunca farklı hayat yaşıyormuş beklentisi oluyor ama ben kurumsal yaşayan birinden daha sakin bir hayat yaşıyorum muhtemelen. Ben de herkes gibi sabahları peynir zeytin yiyen bir insanım.

Geçtiğimiz zamanlarda bir kadın kahverengi ayakkabı giyiyorsa kahverengi çanta takmak zorundaydı ve bu durum moda üzerine yazılmış kutsal bir kitapta yazar gibi algılanıyordu. Michael Jackson’dan sonra erkekler beyaz çorap giyemez iddiası vardı vesaire vesaire… 2000’lerde anlamsız bir moda akımı başladıktan sonra 2010’lara doğru moda ezber bozmaya başladı ve bütün dönemler birbirine karıştı. Üzerine Rock’n Roll bir ceket giyip altına R&B tarzı pantolon giyebiliyorsun ve onun altına kimsenin cesaret edemediği bir sneakers giyip konuyu kapatabiliyorsun. Bu karışıklığın içinde insanlar özgürleşti ama bu özgürlüğün içinde tüm saçmalıklar moda adı altında anılmaya başladı. Ama bence yine de kötü bir dönem değil. Sadece sorun şu; insanların stillerini analiz etmek zorlaştı. Eskiden bana göre bir insanın ne dinlediğini, nasıl yemek yediğini, nerelerde gezdiğini anlamam stiliyleydi. Şimdi birbirine karıştı bunun sebebi ise hazır giyim markalarının eski moda retro ürünleri pompalaması.

Çok iyi bir stilim olmasını istiyorum diyorsan ve bunun sadece giydiğin kıyafetlerle olacağını zannediyorsan yanılıyorsun.

Ülkelerde neden bayraklar var? O ülkenin kim olduğunu anlamak için. Stil de böyle. Senin kim olduğunu diğer insanlara anlatıyor.

Markalar artık dijital mecrada sıra dışı tanıtımlar yapıyor. Bu markalar sosyal medya üzerinden takip edilebiliyor. O tarzda giyinmeyen takipçiler bile, bu sıra dışı markaları takip ediyor, neden?
Bu soruya bir psikolog daha iyi bir yanıt verir diye düşünüyorum. Ama bu durum bence çok normal, sonuçta beyaz bir kadın Rihanna’yı takip eder ve Rihanna gibi olmak ister ama hiçbir zaman Rihanna gibi bir tene sahip olamaz. İnsanlar olmak isteyip olamadıkları şeyleri takip etmeyi seviyorlar. Ancak insanlarda şöyle bir hata var. Ben 21 yaşımdayken yine her yerimde dövme vardı yine sokaklarda farklı şeyler giyerek dolaşan bir adamdım. Her zaman böyleydim. Bu benim artık sakinleştiğim, kemikleştiğim bir dönem. Kendimi kanıtlamak ya da kabul ettirmek için bir şey yapmama gerek yok. İnsanlar sadece dövme yaptırmakla bu işin olacağını düşünüyor ama iş bununla kalmıyor. Bunun yükü çok ağır, herkes bunu taşıyamaz. Türkiye’nin herhangi bir şehrinde tişörtle markete girdiğinizde “UFO’n nerede” diye bakıyorlar. Buna hazırlıklı olmak gerekiyor.

Puma, Levi’s gibi dünyaca ünlü markalarla çalışıyorsunuz, Hole Academie markanız da bu markalarla bağlantılı. Yollarınız nasıl kesişti?
Puma ile 2016 yazında çalıştık şu anda çalışmaya devam ediyoruz. Puma’nın marka elçiliğini yapıyoruz. Didem ile birlikte yine Levi’s için de iş birliği içerisindeyiz. Biz Didem’le bir projede yer aldığımızda onun meyvesini daha iyi alıyorlar. Marka hem kadınlara hem de erkeklere hitap ediyor, iki yakın dost var ellerinde ve neden olmasın diyorlar. Bir de biz çalıştığımız markalarla aşk yaşamıyorsak o iş gerçekten olmuyor.

Nedir marka elçiliği?
Markayla iş birliği içerisinde olup markanın yeni çıkan ürünlerini tanıtıyoruz. Bizim yaptığımız marka elçiliği Didem Soydan ile beraber markaya inanmayla ve markanın bize inanmasıyla ilerliyor. Dolayısıyla iş yaptığımız markaya olan aşkımız var.

Hole Academie başka hangi markalara ev sahipliği yapıyor?
Levi’s ve Puma’nın yanı sıra New Era.

Hole Academie Türkiye’de alışkın olduğumuz butik anlayışının dışına çıkıyor, bu tip butiklerin birkaç örneğini görüyoruz, peki siz nerelerden giyiniyorsunuz?
Ben her yerden giyinebilen biriyim. Çalıştığım için söylemiyorum ama ben Levi’s aşığıyım. Neredeyse bütün jeanlerim Levi’s’tır. Bakın mesela üzerimdeki Jean 8 yıllık. Son iki yıldır spor ayakkabı olarak Puma giyiyorum. Benim alışveriş günüm yoktur markete giderken vitrinde bir şey görüp alırım. Bence herkes öyle yapmalı.

Sizce bir markada olmazsa olmaz dediğiniz özellikler nelerdir?
Markanın ilham aldığı bir şey olması gerekiyor. Her dönem inanılacak bir kaynağı olmalı. Markanın bir çekirdeği olmalı çekirdek değişmez. Meyvelerin de öyledir. Elmanın da çekirdeği var dışı ne renk olursa olsun çekirdeği hiçbir zaman değişmez. Markalar da aynı bu şekilde kabuğu değiştirmeli ama çekirdeği hep aynı kalmalı.

İstanbul bir marka olsaydı sizce hangi marka olurdu?
Alexander McQueen. Çünkü Alexander McQueen yalnızca bir tasarımcı değil bir sanatçıydı. Bir keresinde kelebekleri mikroskop ile inceleyip gözle görülmeyen kelebek desenlerinden bir koleksiyon yaptı. Çıplak gözle görülemeyecek olan desenlerde binlerce renk pantonesi kullanıldı. İstanbul da çok renkli bir şehir. Yabancıların İstanbul’u beğenme nedeni de budur; tarihi muhteşem bir binanın yanında müteahhit Abdullah abinin yaptığı bir bina yer alabiliyor. Bu durum İstanbul’u Tokyo’dan, Berlin’den ve diğer dünya şehirlerinden ayrı kılıyor. Her şeyin tek bir noktada buluştuğu gerçek bir sentez. McQueen de moda markaları içerisinde İstanbul gibi çok çeşitli ve ince işlenmiş özel bir markadır.

Sizce Türkiye’de en iyi giyinen kadın ve erkek kim?
En iyi giyinen kadınlar; Ece Sükan ve Didem Soydan. Erkek ise; Mehmet Günsür

Bence Türkiye’deki en değerli marka?
Türk Hava Yolları

En çok kullandığım marka?
Marlboro

Bence yüzyılın icadı?
Yüzyılın olmasa da bu soruya cevabım topuklu ayakkabı. Kadına kadın olduğunu hissettiren, öz güvenini artıran, iyi hissettiren tek şey.

Share