TEKNOLOJİ, FİKRİ MÜLKİYET ve SPOR

Şermin SAATÇIOĞLU – Türk Patent ve Marka Kurumu Sınai Mülkiyet Uzmanı

Spor insanların stres atmasını ya da keyifli vakit geçirmesini sağlayan bir araçken günümüzde ortak bir dile, bir dünya diline dönüşmekte, Birleşmiş Milletler tarafından da bu şekilde tanımlanmaktadır. Farklı kültürleri, politik görüşleri ve etnik kökenleri bir araya getiren bir değer olmanın yanı sıra spor, artık hatırı sayılır bir ekonomik değer olarak da görülmektedir. Yakın zamanda yapılan bir araştırma:

Spor müsabakalarının yıllık ortalama piyasasının 80 M$, büyüme hızının ise %7 olduğunu,

Müsabakalara ek olarak spor ekipmanı ve kıyafeti alışverişlerinin ve spor harcamalarının yıllık piyasasının 700 M$ olduğu, bunun da küresel hasılanın yaklaşık %1’ini oluşturduğunu,

Avrupa Birliği’nde spor sektörünün getirisinin tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörleri toplamına eşit olduğunu ortaya koymaktadır.

Fikri mülkiyet hakları da son yıllarda adından sıklıkla bahsedilen bir ekonomik değere dönüşmüş durumdadır ve doğal olarak yükselen bu iki değerin birçok ortak noktası vardır. Spor; takımlar ve ligler, spor ekipmanları, spor kıyafetleri ve yayıncılık açısından incelendiğinde fikri mülkiyetin farklı unsurları ile kesişmektedir. Genellikle marka ve telif hakları koruması kapsamında değerlendirilen bu öğeler aynı zamanda teknolojik, inovatif ve dolayısıyla patentlenebilir unsurlar da içermektedir, hatta kimi zaman spor alanındaki gelişmeler ve değişiklikler, teknolojiye bizzat yön vermektedir.

Patent dünyasında sporu değerlendirdiğimizde, teknolojik gelişmenin ve inovasyonun var olduğu her alan gibi burada da birçok buluş olduğunu görürüz. Bu gelişmeler, daha rahat bir ayakkabıdan daha hafif bir tenis raketine ya da daha hızlı bir bisikletten enerji içeceklerine kadar uzanmakta ve bazı spor dallarında teknolojik gelişmeler, o sporun seyrini önemli ölçüde değiştirmektedir. Kayak sporu da bunlardan biridir. Spor dalları arasında golften sonra en çok patent tescili olan kayak sporu, hem kayağın kendisi hem de bağlama, kask ve kıyafet alanlarında birçok teknolojiye sahiptir. Bu alandaki ilk gelişmelerden biri, pistten aşağıya yuvarlanırken batonlarının ucundaki metal çıkıntılar sayesinde durabilen bir kayakçının, aynı metal çıkıntıları kayak uçlarına monte etme fikrini geliştirip bunun patentini almasıdır. Kayak dünyasındaki asıl değişim ise 1985 yılında “carving” denilen, orta kısmından oyulmuş, ağırlık merkezini değiştirerek daha yumuşak dönüşler yapılmasını sağlayan kayağın geliştirilmesiyle yaşanmıştır. Aslında bu buluş patentlendiğinde ve bunu takip eden birkaç yıl içerisinde büyük bir ticari başarı getirmemiştir; ancak bir süre sonra tüm kayak üreticileri bu yeni model kayağı üretmeye başlamış ve kayak sporunun çehresi önemli ölçüde değişmiştir.

Amatör spor dünyasını beklenenden fazla etkilemiş olan bir başka örnek, belki çoğumuz tarafından çok da büyük bir teknolojik gelişme olarak görülmeyen ancak neredeyse her spor salonunda bulunan pilates topudur. Pilates topu, 60’larda aslında oyuncak tasarımcısı olan İtalyan Cosani tarafından icat edilmiştir; fakat İsviçre’de terapilerde kullanıldığı için adı “Swiss Ball” olarak kalmıştır. Evde, ofiste ya da spor salonunda kullanılabilen bir spor aleti olarak oldukça ünlenen bu ürün, 1999 yılında Amerikalı fizyolojist David Weck tarafından farklı bir formda geliştirilerek patentlenmiş ve “Both Sides Up”ın kısaltması olarak “BOSU” adını almıştır. Böylelikle 60’larda icat edilen basit bir spor topu, günümüze kadar patent koruması altında kalarak hak sahiplerinin ciddi miktarlarda gelir elde etmesine neden olmuştur.

Teknolojik gelişmeler bazen bir sporun gidişatını değiştirirken, bazen de katılımcı profilini etkilemektedir. Bu durumun örneklerinden biri engelli atletlerdir. Paralimpik Olimpiyatları’na 1960’ta 23 ülkeden 400 atlet katılırken, 2018’de 159 ülkeden 4.400 atletin katılmış olması, yalnızca nüfus artışıyla değil, aynı zamanda teknolojiyle de açıklanmalıdır. Özellikle biyomekanik alanındaki gelişmeler ve uzay teknolojisi sayesinde daha hafif, güçlü ve esnek malzemelerin varlığı, engelli atletlerin kullandığı protezlerin ve tekerlekli sandalyelerin ve dolayısıyla engelli sporcuların spor hayatına daha fazla dahil olmasını sağlamıştır.

Spor alanında oldukça ses getiren ve kazanç sağlayan ürünlerden bir diğeri de Nike markasının “waffle” tabanıdır. Blue Ribbon Sports’un koşucu ve antrenör olan kurucuları, farklı zeminlerde kullanılabilecek bir ayakkabı tasarlamak istemiş ve kuruculardan biri “Buluş nasıl yapılır?” sorusuna iyi bir örnek olacak şekilde eşinin sabahları kullandığı waffle makinesinin içine plastik dökerek Nike’ın ikonik ürünü “waffle” tabanı icat etmiştir. Blue Ribbon Sports’un “waffle” tabanı kısa sürede ABD’de en çok satan spor ayakkabı haline gelmiş ve marka “Nike” adını almıştır. Modellerinde kullandığı teknolojiler için sayısız patenti elinde tutan Nike’ın patentlerinin çoğu halen ayakkabı ve tabanlık alanlarındadır.

Bütün bu gelişmeler spor alanındaki teknolojilerin ve buluşların yalnızca birkaçı; ancak bu örnekler ışığında bile, sporun ve spor kurallarının teknolojiye yön verdiğini veya teknolojiyle birlikte şekillendiğini söylemek mümkündür. Günümüzde spor ve fikri mülkiyet iç içe geçmiş durumda ve artık menü, eskiden olduğu gibi ağırlıklı olarak marka ve telif haklarından oluşmuyor. Teknoloji geliştikçe patent ve tasarım bakımından da spor alanındaki fikri mülkiyet hakları öne çıkmaktadır ve bu ürünlerin ekonomik etkisi, müsabakaların kendi getirisinin çok ötesindedir. Dolayısıyla inovasyonun spor üzerindeki itekleyici gücü
de, katma değer etkisi de göz ardı edilemez boyuttadır.