TEKNOLOJİ TRANSFER HIZLANDIRICI: DOĞAN TAŞKENT

Birçok farklı yerde rolünüz var; JPAInternational, Endeavor Derneği, Dış Ekonomi İlişkiler Kurumu (DEIK), İsviçre Ticaret Odası, TTH – Türkiye Teknoloji Transfer Hızlandırıcı Projesi gibi… Bu rollerinizin birbirine etkileri nelerdir?
Bu saydıklarınızın dışında birkaç tane daha var. Geçen sene Mehmet Onarcan’ın kurduğu benim de destek verdiğim Mentors Network Turkey (MNT), Teknoloji Transfer Ofisleri Profesyonelleri Derneğinin kurucu üyelerindenim. MIT Enterprise Forum girişimcilik derneği gibi… Yani hadise; Türkiye’de teknolojiyi nasıl yaratırız, bu platformun oyuncuları kimler ve bu kurumları ve kişileri nasıl destekleriz.

Yaptığım işlerin yarısından çoğunu gönüllü yaptım, çünkü doğru olduğuna ve yapılması gerektiğine inandığım konular. Bu işleri İsviçreli bağlantılı yapma sebeplerim ise ilki on yıl orada kalmam sonucu ülkeye olan vefa borcum, diğer sebebi ise İsviçre’nin inovasyon konusunda dünyada bir numara olması.

Görüyorum ki arada katalizör gibi olmak lazım. Bir tarafta üniversitelere çok rahat girip çıkabiliyorum çünkü akademik geçmişimden dolayı bir kabul görme var. Bell Laboratuvarları’nda teknoloji nasıl geliştirilir onu gördüm, onu biliyorum. Şu anda desteklediğim üniversite sanayi iş birliği tarafında ÜSİMP var, 2010’dan beri 2000 üzerinde start-up gördüm. Start-up sektöründe oyuncu kim varsa ofisimde bulmuşumdur diyebilirim.

600 senelik bir aile hikayesi var, gençken babam gibi sporumu yaptım, şimdi ise dedemin yaptıklarını yapmak istiyorum.

Türkiye’de teknoloji transferinde yaşanılan zorluklar var, bunların başında patentlerin ticarileşmesi geliyor. Bu konuda sizce ne yapılmalı?
Türkiye verilerine baktığımızda geçen sene kayda geçen dört patent lisanslanmış, bir önceki sene ise üç. Tabii bilmemiz gereken her lisanslama TÜİK’e bildirilmiyor ama yine de rakamlar çok düşük. Yani Türkiye’de böyle bir pazar yok diyebiliriz (Bulunan resmi veriler ışığında). Lisanslama, bu ülkede salyangoz satmak gibi bir şey. Şimdi burada hikâyeyi “neden olmuyora” çevirmek lazım. Konu aktarımında yanlışız. Patent ile endüstri arasındaki köprü var ama köprü yetmiyor.

Patent değerlemesi yapılması durumu nasıl etkiler?
Böyle bir şey bence çok çok zor ve becerebilen çok az uzman var. Ben patent uzmanı değilim, ama şöyle bir örnek vermek istiyorum. ÜSİMP Patent Fuarı’na geçen sene Arçelik katıldı. Arçelik’e sordular “Patent değerleyebilir misiniz?” diye. “Evet” dediler. “Bizim uzmanlığımız buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon vs. bu konularda bize bir patent gelirse bu teknolojinin halihazırda kullandığımız teknolojiye nasıl adapte olacağı, bunun ürüne nasıl yansıyacağı ve bu ürünün de piyasada nasıl avantaj sağlayıp ekstra ciro getireceğini hesaplayabiliyoruz.” dedi. Arçelik bunu sadece kendi alanında yapar. Ama ben ona biotek ile ilgili bir patent getirirsem o noktada patlar, onun değerini hesaplayamaz. Çünkü bana sordukları zaman bu patentin değeri nedir diye; bu teknolojiyi alacağız bir ürüne çevireceğiz sonra bu ürünü piyasada satacağız sonrasında bu satıştan bir kar elde edeceğiz işte odur bu patentin değeri diyorum.

Tasarım alanında Finlandiya’nın yaratıcılığı konuşulur. Sizce patent alanında hangi ülkeler önde?
Şu anda Çin. Özellikle belirli sektörlerde patent blokları topluyorlar. Teknolojinin bir tarafını toplayıp bloke ediyorlar ve sahibi onlar oluyor. Önce Çin sonrasında Amerika geliyor. Ama yine dikkat etmeliyiz Amerika’daki halka arz teknoloji şirketlerinin sadece %40’ı patent alıyor %60’ı ticari sır olarak saklıyor. Çünkü patent aldığınız zaman birçok şeyi ortaya çıkarmış oluyorsunuz. Patent almak için patent almıyorlar para kazanmak için
patent alıyorlar aradaki fark bu.

Marka, patent gibi sınai mülkiyet hakları kapsamlı korumaların KOBİ’ler ve Start-uplar için önemi nedir?
Kendilerini korumalarını sağlıyor. Start-up’ların ve KOBİ’lerin marka bilinirliği ve güven unsuru daha yaratılmadığı için koruma mekanizmalarına ihtiyaçları var. Büyük şirketlerde oyun başka türlü de oynanabiliyor.

Doğan Taşkent’in sıradaki projesi nedir?
Stratejik girişimcilik, AR-GE yönetimi konularında eğitime ağırlık vereceğim. Teknoloji şirketlerinin yatırım ile buluşmasına ve bu sayede büyümesine destek vereceğim. Aynı zamanda aile şirketlerinden ciddi inovasyon çıkabileceğini biliyorum, bu konuda çalışmalar yapıyorum. TTH Projesi kapsamında Anadolu’yu gezdim 1000 üzerinde start-up inceledim, bunu yapmaya devam edeceğim. Çin atasözü der ki ‘inciler kumsallarda bulunmaz, eğer bir tane istiyorsan onun için dalmak gerekir.’ Plazalarda oturup ne olduğunu anlamaya çalışmakla olmaz. Anadolu’da çok değerli kişiler var onları bulup çıkarmak istiyorum.

Bir buluş yapsaydınız bu ne üzerine olurdu?
Telekom alanında lazer teknoloji ve fiber optik üzerine olurdu.

Doğan Taşkent ve Taşkent ailesinin öyküsü
Bizim aile 1300’lerde Taşkent’te yaşarmış. Veliyettin Kaçihan liderliğinde yaşayan Kaçihan ailesi… O dönemde Timurlenk, imparatorluğunu genişletirken o bölgeyi almak için Semerkant’tan yola çıkıyor ve bizim aile de en güvenli yer olarak Osmanlı İmparatorluğu’nu görüyor. 1380’lerin sonunda I. Murat’a sığınıyorlar. I.Murat da diyor ki; Trakya’da yeni aldığımız bölgeler var siz oraya geçin ve bizim adımıza orada Osmanlı İmparatorluğu’nu temsil edin. 1390’ların başında Üsküp – Yanya Bölgesi’ne gidiyorlar ve Balkan Savaşı sonuna kadar orada yaşıyorlar.Nitekim son Yanya Savunması’nı da yapan Esat Paşa, Dedem Kazım Taşkent’in amcası. Almanya’da kimya tahsilini başarı ile tamamladıktan sonra mecburi hizmet için yurda dönüyor. Bu sırada Cumhuriyet kurulmuş ve kendisini Zonguldak’a madenlerin yönetimine yolluyorlar. 1926 senesinde Alpullu Şeker Fabrikası kurulması düşünüldüğünde Kazım Taşkent Türkiye’nin ilk şeker fabrikasını kuruyor. Daha sonra 1936’da Eskişehir’de 1937 senesinde ise Turhal Şeker Fabrikaları’nı kuruyor ve 1944 senesine kadar Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin başında kalıyor. Sonrasında Doğan Sigorta’yı ve Yapı Kredi Bankası’nı kuruyor. Tabii babam dedeme göre biraz daha rahat yaşamış böyle bir kişinin oğlu olarak. Onun hayatını sorduğunuzda daha çok İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde okurken nasıl Lotus Mark 4 ile yarıştığını, nasıl orada şampiyonluklar kazandığını, nasıl ilk Türk Formula 1 pilot olma yetkisini kazandığını (Ferrari ile yarışarak) ve Lister Maserati’nin hayata geçmesinde test pilotu olarak nasıl rol oynadığını anlatır. Anılardan bahsederken anneme soruyor o yıllarda yanımızda genç, güzel bir kız vardı sonra bizim arkadaşla evlendi neydi onun adı dediğinde bu kız Brigitte Bardot çıkıyor. Skeletton sporunda 6 yıl dünya şampiyonluğu var. Türkiye’de ilk akrobasi su kayağını yapmış. Tabii arada güzel işler de yapmış (Türkiye’ye ilk RoRo gemilerini getirmiş, 20 Century Fox filmlerini getirmiş ve Peter Ustinov ile film çekmiş.) anlayacağınız iyi yaşamış şimdi biz çalışıyoruz. Beni de 14 yaşında İsviçre’de kendi okuduğu okula yolladı. Sonra Zürih’te ETH’de üniversite elektronik mühendisliği okudum. Oradan Amerika’ya geçtim, MIT’te kuantum fiziği okudum. Sonra New York Politeknik Üniversitesi’nde teknoloji yönetimi ve Lucent Technologies Bell Laboratuvarları’na uzanan teknoloji geliştirmek ve yaratmak üzerine bir hayat diyebiliriz.

Girişimcilere vereceğiz üç önemli tavsiye?
• Girdikleri konunun çok iyi ev ödevini yapmak, o konuda hakikaten uzman olmak.

• Gelecek dönemi nasıl geçireceklerini simule etmek.
• Hepsinden önce o işi neden yaptığını bilmek, bir vizyona sahip olmak.

Melek yatırımcılar nelere yatırım yapmak istiyor?
Doğru tespit edilmiş bir problem,

Bu problemi çözebileceğini düşündüğü yenilikçi ürün/servis,
Büyük bir pazar,
Bir de bunu hayata geçirebilecek takım var mı? Hepsi bu.

Türkiye’deki en değerli marka:
Beğendiğim Kurukahveci Mehmet Efendi ve Zade Vital ve çok yakında TİNK okulları olacak.

En çok kullandığım marka: Salomon ve Decathlon

Yüzyılın icadı: Transistör ve İnformasyon Teorisi (dijital çığırı başlatan iki ana unsur 1947)

Share