BİR MARKA OLARAK “ANADOLU’’

Marka, önceleri sadece mal ve hizmetlerin pazarlanması için gerekli bir kavram olarak kabul ediliyordu. Akılda kalıcı bir işaret, sevimli bir maskot, renkli bir logo, dile dolanacak bir jingle veya çarpıcı bir slogan ile müşteri tercihlerini etkilemek mümkündü. Daha sonraki dönemlerde sadece ürünlerin değil; kişi, fikir ve organizasyonların da markalarını yaratıp yönetmeleri gerektiği konusunda bir fikir birliği oluştu. Bu bağlamda şehir, bölge ve ülkelerin de marka yönetimi prensiplerini benimseyerek marka iletişimlerini sürdürmeleri gerektiği fikri benimsendi.

Dr. Selçuk TUZCUOĞLU – Bahçeşehir Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fak., İşletme Müh. Böl. Öğretim Üyesi

Bir ülkenin kendi markasını yaratıp tutundurmasının birçok avantajı mevcut. Öncelikle ihracat ürünlerinin pazarlanması açısından ülke markalaşması büyük avantajlar yaratıyor. Turizm talebi yaratma açısından da markasını akıllı bir şekilde yöneten markalar öne çıkıyor. Tabii bir de uluslararası siyaset alanında olumlu marka imajına sahip ülkeler, politik konularda daha etkili olabiliyorlar.

Ülke markası da dahil olmak üzere herhangi bir kategoride başarılı bir marka yaratmanın iki temel kuralı var: Birincisi ürün olarak mükemmel özelliklere sahip olup kullanıcılarının beklentilerini karşılamak; ikincisi de bu mükemmel ürünün iletişiminin doğru kanallardan, doğru mesajlarla yapılmasını sağlamak. Bu prensipler doğrultusunda aslında coğrafi bir marka olarak Anadolu, kesinlikle “love brand” olacak özelliklere sahip. Coğrafyasının çeşitliliği, topraklarının verimliliği, tarihinin zenginliği ve insanlarının konukseverliği bir ürün olarak Anadolu’yu benzersiz kılıyor. Bir markanın taşıması gereken özelliklerden en önemlisi olan “rakip markalardan farklılaşma’’,  zaten Anadolu için “yanına bile yaklaşamama” mertebesinde gerçekleşiyor. Hititlerden Asurlulara, Babillerden Bizans’ a kadar onlarca medeniyetin iz bıraktığı ülke, aynı zamanda onlarca endemik türe de ev sahipliği yapıyor. Yer altı zenginliklerinin çeşitliliği, yer üstü güzelliklerinin çekiciliği ile yarışıyor.

Marka elemanlarından en önemlisi olan marka ismine yani işaret olarak kullanılan kelimeye baktığımız zaman Anadolu, sözcük kökeni olarak etkili bir isme sahip. Anadolu kelimesi, Türk kültüründeki annelik kavramına gönderme yapan “anaların ülkesi” anlamına gelse de aslında yabancı dillerdeki tercümesi “Anatolia” ya da “Anatolien” olarak karşımıza çıkıyor. Aynı zamanda Latince’deki “Anatolie” ya da “Anatole” sözcüğünden türediği ve “doğmak”, ‘’güneşin doğuşu” gibi anlamlara geldiği de biliniyor. Bu denli çeşitli yapıya sahip olan Anadolu kelimesi, beraberinde getirdiği kültür kadar derin bir marka değerine de sahip. Öyle ki Anadolu ya da Anatolia kelimelerinin, Türk Patent ve Marka Kurumuna yapılan birçok tescil başvurusuna konu olduğu biliniyor. Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtlarına göre içerisinde Anadolu sözcüğü geçen marka ve slogan sayısı toplam 2775; Anatolia sözcüğü geçen marka sayısı ise 809 olarak karşımıza çıkıyor. Belirtilen sayılar, neredeyse her sektörden yapılan başvuruların toplamı. Eğitimden tekstile, gıdadan kozmetiğe birçok alanda Anadolu isminin kullanılması, bu ismin kültürel bir aktarıcı olduğu kadar güçlü bir marka olduğunu da kanıtlar nitelikte görünüyor.

Kısacası bu güçlü marka ismi;
 * Anadolu tınılarını içeren bir jingle,
 * Anadolu’nun zenginliklerini deneyimlemeye davet eden bir slogan,
 * Anadolu kökenli el işlerinden motifler taşıyan bir logo,
 * Anadolu florasına ya da faunasına ait nadir bir canlının illüstrasyonu ile gerçekleştirilebilecek bir maskot ile taçlandırılabilecek kadar çok yönlü bir işaret.

Elbette belirli bir markaya ait değerin yaygınlaşması, tutundurma faaliyetine tabii olacaktır. Bu açıdan düşünüldüğünde ise Anadolu markasının tutundurulması için çeşitli yöntemler olduğu belirtilebilir. Pazarlama iletişiminin gözde kavramı “storytelling” yani hikayeleştirme, bu eylemde en etkili olacak yöntemlerden biridir.  Çünkü Anadolu kavramının beraberinde getirdiği kültür, birçok anlatıya ve hikayeye dayanmaktadır. Mesela “Truva Efsanesi” ya da “Efes’in Artemisi” gibi hikayeler, Türkiye deneyimini yaşamak isteyecek yabancılar için çok dikkat çekici iletişim malzemeleri olarak değerlendirilebilir. Kültürün bu dinamik anlatı özelliğinden yararlanmak, mevcut marka değerini yaygınlaştıracak en işlevsel seçeneklerden biri olarak düşünülebilir.

Kısacası “Anadolu” markası; özündeki zenginlikten marka iletişimi için sunduğu konuların çeşitliliğine kadar pek çok bakımdan güçlü bir marka olma potansiyelini taşıyor. Marka iletişimcilerine düşen görev de bu markanın niteliklerine uygun mesajları geliştirip hedef kitleye uygun kanallar vasıtası ile duyurulmasını sağlamak. Gerisini zaten kadim kültürlerin pınarı Anadolu halledecektir…

Share